Gerçeğin Karanlık Yüzü: Cemal Kaşıkçı’nın Cesedi Nerede?
Bazı gerçekler vardır ki, dünya onları duymaktan korkar. Bazı sorular ise cevapsız kaldıkça daha da büyür, daha da tehlikeli hâle gelir. Cemal Kaşıkçı’nın cesedine ne oldu sorusu da tam olarak böyle bir sorudur. Bu yazıyı yazarken sana yalnızca bir olay anlatmak istemiyorum; aynı zamanda yıllardır örtbas edilen, görmezden gelinen bir utançla yüzleşmeye davet ediyorum. Çünkü susmak, suça ortak olmaktır.
Giriş: Bir Cinayetin En Karanlık Detayı
2 Ekim 2018… Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na evlilik belgelerini almak için girdi ve bir daha asla çıkamadı. Dünya bu olayla sarsıldı. Uluslararası medya günlerce konuştu, hükümetler açıklama üstüne açıklama yaptı. Fakat her şey olup bittikten sonra bile, ortada tek bir şey yoktu: Cemal Kaşıkçı’nın bedeni.
Evet, Kaşıkçı öldürüldü. Evet, bunun bir suikast olduğu kabul edildi. Evet, Suudi ajanlar tarafından planlı bir şekilde infaz edildiği ortaya çıktı. Ama hâlâ bilmediğimiz bir şey var: O ceset nerede?
Gerçeğin İzinde: Vahşetin İzleri
Uluslararası soruşturmalara göre, Cemal Kaşıkçı konsolosluk binasında öldürüldü ve cesedi parçalanarak ortadan kaldırıldı. Türk yetkililer, olayın ardından yaptıkları açıklamalarda Kaşıkçı’nın cesedinin bir “infaz timi” tarafından parçalara ayrıldığını, bu parçaların binadan gizlice çıkarıldığını söyledi. İddialar o kadar korkunçtu ki, bazı raporlarda cesedin asitle yok edilmiş olabileceği bile yer aldı.
Peki ama neden? Neden bir cinayeti işlemekle yetinmediler de, bedenini yok etme gereği duydular? Çünkü beden, suçun en büyük delilidir. O beden ortadan kalkarsa, gerçeğin bir kısmı da onunla birlikte yok olur. Ve işte tam da bu yüzden, Kaşıkçı’nın cesedi bugün hâlâ ortada yok.
Politik Çıkarların Gölgesinde Adalet
Bu olayda en rahatsız edici gerçeklerden biri, dünya liderlerinin tepkisidir. Herkes Kaşıkçı cinayetini kınadı, ama hiç kimse gerçek anlamda hesap sormadı. Neden? Çünkü söz konusu olan Suudi Arabistan gibi ekonomik ve siyasi olarak güçlü bir ülkeydi. Petrol anlaşmaları, silah satışları ve diplomatik çıkarlar, adaletin önüne geçti.
Bir düşün: Eğer bu olay başka bir ülkede yaşansaydı, cesedin akıbeti çoktan ortaya çıkarılırdı. Ama burada işler farklı yürüdü. Suudi yönetimi, cinayeti kabul etse de bedenin nerede olduğunu asla açıklamadı. “Yerel işbirlikçiler tarafından teslim edildi” gibi belirsiz ifadelerle kamuoyunu oyaladı. Bu, sadece bir gazetecinin değil, insanlığın da aşağılandığı bir tabloydu.
Gerçeğin Önündeki Perde: Neden Hâlâ Bilmiyoruz?
Bu kadar delil, bu kadar tanık, bu kadar uluslararası baskı varken hâlâ ceset bulunamıyorsa, ortada çok daha derin bir mesele var demektir. Belki ceset diplomatik bir kuryeyle ülkeden çıkarıldı. Belki konsolosluğun bahçesine gömüldü. Belki de kimyasal yollarla tamamen yok edildi. Kesin olan tek şey var: Biri, bir yerlerde gerçeğin ortaya çıkmasını engelliyor.
Ve bu engel yalnızca Suudi yetkililer değil. Küresel güç dengeleri de bu gerçeğin açığa çıkmasına izin vermiyor. Çünkü Kaşıkçı’nın cesedi bulunursa, dünya yeniden hesap sormak zorunda kalacak. Belki de bu yüzden ceset, yalnızca toprağın değil, aynı zamanda siyasi çıkarların altında gömülü.
Son Söz: Sessiz Kalmak Suça Ortak Olmaktır
Cemal Kaşıkçı’nın cesedi hâlâ ortada yok. Ama bu sadece bir “beden” meselesi değil. Bu, adaletin yok edilişinin sembolü. Gerçeği örtbas etmenin en vahşi yolu. Ve biz sustuğumuz sürece, bu suçun bir parçası olmaya devam edeceğiz.
Şimdi sana sormak istiyorum: Bir insanın bedenini ortadan kaldırmak, onun sesini gerçekten susturabilir mi? Yoksa bu sessizlik, adaletin daha da güçlü bir şekilde haykırmasına mı yol açar? Düşüncelerini paylaş. Çünkü bu tartışma, suskun kalamayacak kadar önemli.