İçeriğe geç

Günbalı pekmezi nasıl yapılır ?

Günbalı Pekmezi Nasıl Yapılır? Bir Edebiyatçının Duyusal ve Anlatısal Okuması

Kelimenin en saf hâlinde, “günbalı pekmezi” yalnızca bir tat değildir; bir hikâyedir. Yazının, tıpkı meyve gibi olgunlaşıp özleştiği, güneşin diline dönüşen bir hikâye… Bir edebiyatçının gözüyle bakıldığında, bir kavanoz pekmez yalnızca doğanın değil, anlatının da yoğunlaştırılmış hâlidir. Tıpkı kelimelerin anlamı damıtır gibi, günbalı pekmezi de sabırla, ateşle, güneşle, zamanla damıtılır.

Edebiyat, insanın doğayı anlamlandırma biçimlerinden biridir. Pekmez yapmak da öyle: bir anlatı kurmaktır, bir dönüşüm eylemidir. Bu yazıda, günbalı pekmezinin yapımını edebiyatın diliyle, yani semboller, karakterler ve temalar üzerinden okuyacağız. Çünkü bazen bir damla pekmez, bir roman kadar anlam taşır.

Bir Hikâyenin Başlangıcı: Güneşle Olgunlaşan Sözcükler

Her anlatı bir başlangıçla doğar; tıpkı her pekmezin bir meyveden başlaması gibi. Günbalı pekmezi, doğrudan üzümün, incirin ya da dutun özünden doğan bir anlatıdır. Bu meyveler, edebiyatta bereketin, doğurganlığın, hayatın sembolleridir.

Yahya Kemal’in dizelerinde güneş, “ömrün en olgun anı” olarak geçer. Günbalı pekmezi de tam bu olgunluğun karşılığıdır: meyvenin son hâlidir, doğanın hatırasıdır. Tıpkı bir yazarın kelimeleri zamanla damıtıp özleştirmesi gibi, pekmezci de meyvenin kabuğundan sıyrılıp özünü çıkarır. Bu, bir tür yaratım eylemidir — hem doğanın hem insanın ortak emeği.

Pekmez yapmak, aslında bir roman yazmak gibidir: ham malzeme vardır (meyve), bir dönüştürme süreci vardır (kaynatma, dinlendirme) ve bir sonuç vardır (öz, tat, anlam).

Dönüşümün Ateşi: Kayıp Zamanın Mutfağında

“Günbalı pekmezi nasıl yapılır?” sorusu, teknik bir tariften çok bir sabır anlatısıdır. Önce meyveler seçilir, yıkanır, güneşe bırakılır. Güneş, edebiyatın metaforlarında hep “ışığın bilgeliği”dir. Güneşte olgunlaşmak, hem bedensel hem ruhsal bir süreci anlatır.

Sonra meyveler ezilir, suyu alınır. Bu aşama, tıpkı karakterin roman içindeki içsel çözülmesi gibidir. Her meyve, kendi hikâyesini anlatır; dutun sessiz olgunluğu, üzümün sabırlı bekleyişi, incirin içe dönük bilgeliği…

Ardından meyve suyu kaynatılır. İşte burada edebiyat devreye girer: ateş, dönüşümün ve tutkuların sembolüdür. Homeros’un İlyada’sında, ateş hem savaşın hem de arınmanın metaforudur. Tıpkı o destanda olduğu gibi, pekmez de ateşle arınır; suyu buharlaşır, özü kalır. Bu süreç, yazının da kaderidir — gereksiz sözcükler silinir, anlamın özü kalır.

Metafor Olarak Tat: Hayatın Koyu Yoğunluğu

Bir kaşık günbalı pekmezi, belki de en sade hâliyle bir edebi yoğunluk metaforudur. Çünkü yoğunluk, yalnızca damakta değil, anlamda da bir derinliktir.

Edebiyat tarihinde tatlar, insan duygularının yansıtıldığı en eski simgelerdendir. Proust’un “madlen keki” nasıl belleğin kapılarını aralıyorsa, günbalı pekmezi de Anadolu’nun kolektif hafızasını taşır. Her köyde, her evde, her kavanozda aynı tarif değil, ama aynı duygu vardır: geçmişle bağ kurma isteği.

Bir annenin sabah kahvaltısında çocuğuna uzattığı pekmez, aslında bir mirastır. Bu mirasın tadı, kelimelere siner. Yazar, kendi dilinde bu tadı arar — bazen bir şiirde, bazen bir hikâyede, bazen de bir metaforun içinde.

Karakterler Arasında Bir Lezzet: Edebiyatta Pekmez ve Doğa

Anadolu edebiyatında doğa, insanın iç dünyasını yansıtan bir aynadır. Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk” öykülerindeki kır yaşamı ya da Yaşar Kemal’in doğa betimlemeleri, bu aynanın dilidir. Günbalı pekmezi de bu dilin tatlı bir alt metnidir.

Kimi karakterler doğayla barışıktır; onlar için pekmez, emeğin simgesidir. Kimi karakterlerse modernleşmenin içinde doğadan kopmuştur — onlar için pekmez, nostaljidir.

Bu bağlamda, günbalı pekmezi hem geçmişle bugün arasında bir köprü, hem de insanın doğayla yeniden bağ kurma arzusunun anlatısal sembolüdür. Her kaynatılan tencere, geçmişin dumanını bugüne taşır.

Sonuç: Bir Damla Gün, Bir Damla Yazı

“Günbalı pekmezi nasıl yapılır?” sorusunun cevabı, bir tarifte değil; bir anlatıda gizlidir. Güneş, meyve, su, ateş ve sabır… Bunların her biri, bir edebi temanın karşılığıdır.

Bir yazar kelimeleri yoğurur, bir pekmezci meyveyi. Her ikisi de zamana karşı sabırlıdır. Her ikisi de sonunda öz arar: biri anlamın özünü, diğeri tatlının özünü.

Okuyucuya düşen ise bu özle temas etmektir. Günbalı pekmezini bir damla tattığınızda, belki de bir hikâyenin içinde bulursunuz kendinizi.

Peki siz, bir damla tatta hangi kelimeleri duyuyorsunuz?

Etiketler: #edebiyat #doğa #günbalıpekmezi #anlatı #metafor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort deneme bonusu veren siteler
Sitemap
grand opera bahissplash